Sosyal Medya Hesaplarım

Instagram

30 Haziran 2013 Pazar

İHANET 3

İçimizdeki rahatlığı-rahatsızlığı bir coşkuya borçluyuz ve bu coşkuyu törpüleyen diğer yandan kuşkularımızı körükleyen şeylerin kelime anlamıydı bu sürekli sömüren, tüketen, umut vaat eden o bitmek bilmez insanlar sayesinde bu duyguyu kapmış ve hanemize eklemiştik... 



Bağnaz bir avuntunun içinde sıkışmışlık hissi veren bu bulantının geçmesi adına, aziz, kurtarılmış yılkı ruhlar yaratıp durduk. Ya sonra ? 

 Ne zaman ki yaşamın yaşamadığını kabullensem, bu ete kemiğe bürünmüş ruhların ele geçirdiği insanımsılar tarafından alıkondum. Nedir bu yaşam? Her fırsatta bize bitimi hatırlatan bu mana? Yaşadığımız müddetçe özgür olmak nedir? Eğer yaşadığım kadar özgürsem, özgürlüğü nasıl hissedebilirim? Benim için yaşam, ölümdür! Ölüm sonsuzdur. Ve ölümün benden alabileceği hiçbir şey yoktur. Çünkü ben yaşadığım kadar değil, ölebildiğim kadar özgürüm.

''Dünyada bir çok alçak insan vardır. Bunların en başında saf olanları gelir. Daha doğrusu alçaklıklarının gerçekte en kibar davranış olduğunu sezip vicdan azabı duymayan alçaklar. Utanan alçaklar var birde kendi alçaklıklarından utanç duyarlar ama bıkmadan yılmadan bunu devam ettirirler. Kısaca aydınlığa kavuşulması gerek bir gerçek varsa hepsinin düpedüz katıksız alçak olduğu gerçeğidir.

 Aslında her yerde milyonlarca ölü var şeytan henüz çentik atmamıştır bu insanlara. Yaşıyan ölü diyorum onlara ben...Yürüyen ölüler, konuşan ölüler, doğumhaneden çıkan ölüler, ölmeyi bekleyen yaşlı ölüler... Kendi vaziyetlerinin sağlamasını yapmışlar gibi bir de hiç var olmamış bir şeye, yani hayatın anlamını anlamaya çalışan ölüler... Ne sevgi ne de nefret farklı birşeydi buradaki ölüler.


“Neden herşeye son kezmiş gibi davranmayı öğrenemedik ? En büyük pişmanlığımız geleceğe inanmamız değilmiydi zaten ? . Yaşamayı öğrenmenin bir ömür sürmesi ne üzücü” 

"Işıktan karanlığa yürümek koşa koşa-usul usul, aşktan kavgaya yürümek çok severken birden nefret etmek. bunlar aklın oyunları mi yoksa başka anlamsız kuruntularımız mı ?

Bırakalım artık izin verelim, içimizde olsunlar gözlerimizin ruhumuzun. Her şey ışıldıyor."

''Diğer kıyılara nasıl gidebiliriz. o mavi tepelere. aşk, acaba nereden geliyor. Bizim içimizdeki bu ateşi kim yaktı. Hiçbir savaş bunu söndüremez, onu ele geçiremez. Ben bir mahkumdum, sen beni serbest bıraktın.''

''İnsan ölü bir kuşa bakar ve o an hiç birşey hissetmez aslında her güzelliğin son noktasını ölüm koyuyor; Ama o kuş canlıyken Başka biri o kuşu görür ve güzelliği hisseder. İçinde bir şeylerin gülümsediğini hisseder.'' Olay aslında buydu. Yaşam ve ölüm. Yaşıyan insanlar ve ölü insanlar. Sen yaşıyan bir insansan o kuş hep canlıdır hep güzel şeyler görürsün eğer ölü bir insansan etrafındaki hiç bir güzelliği farkedemez ve bir çok gemiler trenler kaçar gider sen orada öylece durup bakınırken.




Dalgakıranın yıkımı, masumiyetin canavara dönüşmesiydi kendi hayatlarımızda. 


" Bazen herşey tıpkı bir rüya gibi geliyor. benim gördüğüm bir rüya değil, rol almak zorunda olduğum, bir başkasının rüyası...
peki bizi rüyasında gören kişi uyandığında ve "utanç" duyduğunda ne olacak? "


Oysa bir çok şeyi
En kısa zamanda söyleriz sevdiklerimize
Yalnız sevdiklerimize. Onlarsa ahenkle bize ve biz onlara yol veririz...
 



Blogger templates