İstanbul'a iyi bakın binlerce şiirin yazının kemikleri gömülü
Rıhtıma çektim kendimi bu gece
soğuğu dişleri ve düşleri üşütür bazen
İstanbul
Ne güzeldir adın... Hiçbir şey dokunmaz bu şehre, dalgasız bir deniz kadar. Uzaktan bir klakson ve martı sesiyle ahenkle dans ediyor kulağımda şehir. İstanbul'un hüviyetidir soğuk havalar, bazen sıcak eşlik eder sevenlere bazense sıcak bir kahve. Gri duvarlarda alakasız yazılar defter arkası kıyak cümleler. Herkesin cebinde bir tutam umut birazda tütün kırıntıları var burada.
Parkta çok önceden rezerve edilmiş kıç donduran bank üzerinde mutlu olan insanlardık biz ne ara böyle gamsız olabildik...
Biraz sis, biraz aşk, biraz sitem, biraz telaş biraz İstanbul kokuyor bu yazı
Çaresizliğin en güzel çıkışıdır hayırlısı deyip yaşamak Hani ulu orta inat olsun diye yapmaya çalıştığımız gibi. Maziden bir tutam umut alın sarılıp uyuyun bu gece.
Sis düşer İstanbul'a
Beyaza çalar şehrin bütün sahteliği.
Bazen Beyoğlu olurum bazense Üsküdar hikayemden utanır bütün İstanbul lakin bir o kadar da mağdurdur bana karşı bu şehir.
Bugün 2 Ekim Hasretin nasip deyip soğukla iliklerime işlediği gündür.
Hava soğuk lakin hasretim taze ve sıcak. Şiirler üşür şarkılar üşür bu gece. Burası şatafatlı lakin arkasında bir cehennem bir olmamışlık.
Kaburga boşluğumda bir sükunet, sevdamın solunda sen saklı ve ben o an Kadıköy olurum akar giderim bir insan seli misali sana öfkemi kusarım.
Sultan Ahmet olurum bir avuç dua kadar mübarek ve heybetli meydanlarım üşür, kıyamda bekler özlemlerim.
Ben ve İstanbul sana hasret İstanbul sana meftun ve yalnız
Bir gün burada her şey ters döner balçık balçık İstanbul olursun dizlerine kadar. İsyan düşer şakaklarına mevsim mevsim böler seni İstanbul anlayamazsın. Kendini soğuk ya da sıcak sanma İsyan değil mi ulan her köşe her kuytu senin.
Susmak bu şehrin kartvizitindeki adıdır. Bu şehrin betimlemesindeki ilk analizi suskun olmasıdır. İhtiyar bir dede gibi sır doludur; sır dolu bir ketumdur. Konuşmaz bu şehir. Her zaman böyle sıkkın, evde kalmış kız kurusu kadar da bıkkın. İnatçı bir keçi kadar huysuz, dediğim dediktir bu uyuz.
Bu şehrin ışıkları karanlıktır, aydınlatmaz yolları. Bu yüzden loştur tüm sokakları. Yolunu kaybedersin bu küçücük şehirde, ama saklansan da asla kaybolamazsın. Varlığını yokluğundan ayıran hiçbir şey bulamazsın bu şehrin gazetelerinin köşe yazılarında, sonra bir bakmışsın bu şehirden daha yalnızsın.
Bu şehrin etrafında görünmez teller vardır; hapseder seni içine, özgürlüğün ise parçalanıp sıkışıp kalmıştır beton yığınlarının arasına. Bir adanın ortasındaki hapishanede olsan, kanadı kırık bir güvercinin yanına düşeceğini hayal edebilirdin ama burada hayal etmeyi hayal edersin ancak
Cevapsız sorularla randevum var. Şimdi onlarla buluşma vakti. Ben mi köhne bir köşede sıkılmaktan yorgun, yoksa bu şehir mi kendi sahillerine vurgun? Ben mi aşsızlıktan böyle durgun, yoksa bu şehir mi duyamadığından böyle suskun ?